Publications
Türkiye’de Droit de Suite (Yeniden Satış Payı) Hakkı: FSEK m.45, AB Modeli ve Reform İhtiyacı
Dec 9, 2025
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 45. maddesi, resim, heykel, gravür, hat, seramik ve benzeri plastik sanat eserlerinin yeniden satışından doğan pay alma hakkını düzenleyen temel hükümdür. Bu maddeye göre eser sahibine veya mirasçılarına, eser bir sanat piyasası aktörü aracılığıyla satıldığı her işlemde satış bedeli üzerinden belirli bir pay alma imkânı tanınmaktadır. Payın oranı, uygulama usulleri ve bildirim mekanizmaları ise kanunla çizilen çerçeveye rağmen idari düzenlemelere bırakılmıştır. Kanuni dayanağın açık olmasına rağmen, ikincil düzenlemelerin eksikliği sistemin fiilen işlememesine yol açmaktadır. Bu nedenle FSEK m.45, teorik olarak güçlü bir koruma normu olsa da uygulama altyapısının yokluğu nedeniyle beklenen etkiyi yaratamamaktadır.
Pay Alma Hakkının Doğuşu: Berne Konvansiyonu – Ek Madde / Madde 14ter (Droit de Suite)
Pay alma hakkı, uluslararası hukukta ilk kez Berne Konvansiyonu’nun 1948 Brüksel revizyonunda getirilen ek madde ile tanınmış, daha sonra Roma revizyonu ile sistematik olarak 14ter maddesi altında kodifiye edilmiştir. Madde, eser sahibinin orijinal sanat eserinin yeniden satışından doğan ekonomik artışa katılımını amaçlayan “droit de suite” kavramını ortaya koyar. Bu düzenlemenin temel felsefesi, görsel sanat eserlerinin bir defada satılması ve çoğaltma gelirlerinin sınırlı olması nedeniyle, sanatçının ekonomik olarak korunmasının ancak yeniden satış değerine ortak olmasıyla sağlanabileceğidir. Konvansiyon, üye devletlere bu hakkı tanıtma konusunda geniş bir takdir alanı bırakmış; uygulama usullerinin, oranların ve takip mekanizmalarının ulusal hukuklarda belirlenmesini öngörmüştür. Bu çerçevede droit de suite, uluslararası fikri mülkiyet hukukunda sanatçıya süreklilik arz eden ekonomik bir menfaat yaratmak üzere tasarlanmış özel bir hak olarak kabul edilmektedir.
FSEK m.45’in Normatif Amacı
Türk hukukunda m.45’in temel amacı, sanatçının eserinin ekonomik değer artışına adil biçimde ortak olmasını sağlamak, sanat piyasasında şeffaflık ve hakkaniyet tesis etmek, aynı zamanda eser sahiplerinin sürdürülebilir gelir elde edebilmesine imkân tanımaktır. Görsel sanat eserlerinde çoğaltma gelirleri sınırlı olduğundan, piyasadaki satın alma–satma döngüsünde yaratılan katma değerin tamamen koleksiyonerlere ve galerilere bırakılması, sanatçının emeğiyle bağdaşmayan bir dengesizlik ortaya çıkarır. Bu nedenle düzenleme, sanatçının sonraki satışlardan pay almasını bir çeşit “değer takip hakkı” olarak konumlandırır. Normatif düzlemde amaç nettir: sanatçının eseri üzerinden yaratılan ekonomik refaha katılımı, kültürel üretimi teşvik etmek ve sanat piyasasında gelir adaleti sağlamaktır.
Türkiye’de Uygulama Sorunları
Her ne kadar FSEK m.45 güçlü bir yasal çerçeve sunsa da Türkiye’de sistem neredeyse hiç işlememektedir. Bunun başlıca sebepleri üç ana başlıkta toplanabilir. İlk olarak, tarife kararnamesinin çıkarılmamış olması, hak sahiplerinin alacak oranlarını ve uygulama yöntemlerini belirleyememesine yol açmakta; hakkın fiilen kullanılmasını imkânsız kılmaktadır. İkinci olarak, kayıt dışı sanat piyasasının çok geniş olması, müzayede evleri ve galerilerin çoğunun satış işlemlerini bildirim mekanizması olmaksızın yürütmesine neden olmaktadır. Bu durum hem denetimi hem de alacağın tahsilini ortadan kaldırmaktadır. Üçüncü sorun, kolektif yönetim kuruluşlarının bu alanda teknik, mali ve kurumsal kapasiteye sahip olmamasıdır. Sonuç olarak Türkiye’de pay alma hakkı düzenlemesi, kanunda yer almakla birlikte, pratikte yok denecek kadar sınırlı bir uygulama alanına sahiptir.
AB Modelinin İşleyiş Mantığı ve Türkiye’de Düzenlemenin Sorunları
Avrupa Birliği modeli, droit de suite hakkının dünyadaki en gelişmiş uygulamasını oluşturur. AB Resale Right Directive 2001/84/EC, oranları kademeli olarak belirler, eser türlerini açık şekilde sınırlayıp tanımlar ve bildirim yükümlülüklerini son derece net bir yapıya oturtur. Ayrıca veri toplama, raporlama, belge saklama ve ödemeyi gerçekleştirme süreçleri zorunlu kurumsal prosedürlerle desteklenir. Üye devletlerde kolektif yönetim kuruluşları (CMO’lar), satış bilgilerine erişimde yasal yetkiye sahiptir; müzayede evleri ve galeriler tüm satışları bildirmekle yükümlüdür. Böylece denetim hem hukuki hem de ekonomik olarak güçlü bir altyapıya kavuşur.
Bu yapıya karşılık, Türkiye’de sistemin işlememesinin temel nedeni, AB’deki gibi zorunlu bir bildirim rejiminin bulunmaması, idari altyapının kurulmaması ve tarife kararnamesinin çıkarılmamasıdır. AB modelindeki merkezi veri tabanı ve şeffaf kayıt yükümlülüklerinin olmayışı denetimi imkânsız hale getirmekte; Türkiye’nin uyarlanabilir ancak eksik kalan bir modele sahip olduğunu göstermektedir.
ABD Modeli – Neden Çöktü?
ABD’de federal düzeyde droit de suite düzenlemesi bulunmamaktadır. Uygulamanın tek örneği Kaliforniya Resale Royalty Act idi. Bu düzenleme, eser sahibine satıştan yüzde beş pay verilmesini öngörüyordu. Ancak yasa iki temel nedenle çöktü. İlk olarak federal anayasal ticaret düzenine aykırılık iddiaları bağlamında, yasanın eyaletler arası ticareti düzenleme yetkisini fiilen ihlal ettiği yönünde bir değerlendirme yapıldı ve düzenleme kısmen anayasaya aykırı bulundu. İkinci olarak, sanat piyasası aktörleri—özellikle büyük müzayede evleri—uyum sağlamakta isteksizdi ve satışları başka eyaletlere yönlendirerek sistemin uygulanabilirliğini ortadan kaldırdılar. Yasanın etkinliğini kaybetmesiyle birlikte ABD’de droit de suite fiilen ortadan kalkmış, federal bir reform girişimi ise bugüne kadar sonuçsuz kalmıştır. Bu çöküş, düzenlemenin piyasa davranışlarına ve ulusal ticaret yapısına uygun bir kurumsal yapı ile desteklenmediğinde sürdürülebilir olmadığını göstermektedir.
Karşılaştırmalı Sistem Analizi ve Örnek Olaylar
Karşılaştırmalı değerlendirme, üç model arasında belirgin farklar ortaya koymaktadır. AB modeli, kurumsal altyapı, zorunlu bildirim ve merkezi veri tabanı ile güçlü bir uyum mekanizması oluşturur. Türkiye modeli, kanuni dayanağa sahip olmakla birlikte idari altyapıdan yoksundur. ABD modeli ise anayasal engeller ve piyasa direnci nedeniyle sürdürülebilir bir çerçeve sunamamıştır.
Bu farkları somutlaştıran en iyi örneklerden biri, ABD’deki Sam Francis Foundation davasıdır. Sanatçı Sam Francis’in mirasçıları, Sotheby’s ve Christie’s’e karşı pay alma hakkı ödenmediği gerekçesiyle toplu dava açmış; ancak Kaliforniya yasasının anayasaya aykırılığının tespitiyle dava hukuki zeminden yoksun kalmıştır. Bu olay, ABD sisteminin yapısal olarak çöktüğünün sembolik göstergesidir. Buna karşılık AB ülkelerinde benzer uyuşmazlıklarda CMO’ların etkin veri takibi ve satış bildirim yükümlülüğü nedeniyle hak sahipleri alacaklarını kurumsal şekilde tahsil edebilmektedir.
Reform Önerileri
Türkiye’de droit de suite hakkının işlevsel hale gelmesi için kapsamlı bir reform gereklidir. İlk adım, tarife kararnamesinin derhal çıkarılmasıdır. Bu kararname, oranları, usulleri ve tahsil mekanizmalarını belirleyerek uygulamanın hukuki temelini güçlendirecektir. İkinci adım, ulusal düzeyde zorunlu bildirim sistemi kurulmasıdır. Müzayede evleri, galeriler ve sanat ticaretine aracılık eden tüm aktörler, satış bilgilerini belirlenen formatta bildirmekle yükümlü olmalıdır. Üçüncü adım, merkezi bir sanat satış veri tabanının kurulması ve satışların bu platformda kayıt altına alınmasıdır. Dördüncü adım, kolektif telif takip kuruluşlarının teknik kapasitesinin artırılması, veri erişim yetkilerinin güçlendirilmesi ve idari denetime entegre edilmesidir. Bu reformlar, hem şeffaflık sağlayacak hem de sanatçının ekonomik konumunu güçlendirecektir.